Markalar sadece tescil edildikleri ülkede yani ulusal çapta korunurlar. Yani Türkiye’de tescil edilmiş bir marka sadece Türkiye içersinde koruma altındadır. Özellikle uluslar arası ticari faaliyette bulunan firmaların markalarını Türkiye de tescil yaptırdıktan sonra ihracat yaptıkları ülkelerde de mutlaka tescil yaptırmaları gerekmektedir. Aksi takdirde kendi markalarının yada benzerinin ihracat yaptıkları ülkede tescilli olması durumunda mallarına el konulması yada para cezaları gibi hukuki neticelerle karşılaşabilmektedirler.
Tek başvuruyla, tüm dünyada geçerli bir tescil sistemi yoktur. Çeşitli uluslararası tescil sistemleri arasında, maliyet ve özellik olarak en avantajlısı Madrid Protokolü yoluyla yapılan başvurulardır. 1996 yılında imzalamış olduğumuz Madrid Protokolü, 1 Ocak 1999 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu protokolle yurtdışına ihracat yapan firmalara, ihracat yapmış olduğu ülkelerde markalarını tescil kolaylığı sağlanmaktadır. Buna göre uluslararası tescil yaptırmak isteyenler kendi ülkesinde marka tescili yaptırdıktan sonra veya sadece marka tescil başvurusunda bulunduktan sonra bu başvuruya dayalı olarak uluslararası tescil başvurusunda bulunabilirler. Protokole göre uluslararası tescil iptal edilse bile, bu tesciller ülkeler bazında ilk başvuru tarihi esas alınarak ulusal tescile çevrilebilecektir.
Bir diğer uluslar arası tescil sistemi tek bir işlemle bütün Avrupa Birliği ülkelerinde geçerlilik kazanmasını sağlayan Avrupa Birliği Topluluk Markası Sistemidir. Türkiye, Paris Sözleşmesi ve Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması üyesi olduğu için, Türk vatandaşları da bu olanaktan yararlanabilmektedir. Topluluk tescilinin dezavantajı marka başvurusunun bir ülkede kabul görmemesi yada bir itirazın bir ülkede red olması durumunda diğer ülkelerde de red olmasıdır.